Uygulamalarımız appstore googleplay

#Kazı

gazeteci63.com - Kazı haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Kazı haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Harran Kazılarında Yeni Eserler Haber

Harran Kazılarında Yeni Eserler

UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'nde yer alan, dünyanın en eski yerleşim bölgelerinden Harran Ören Yeri'ndeki katedral kalıntılarında yapılan kazı çalışmalarında, yapının süslemelerinde kullanılan mozaikler ve vitraylar bulundu. Harran Üniversitesi Arkeoloji Bölümü ve Harran Ören Yeri Kazı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Önal, AA muhabirine, Kültür ve Turizm Bakanlığının başlattığı "Geleceğe Miras Projesi" kapsamında ören yerindeki arkeolojik kazı çalışmalarının devam ettiğini belirtti. Harran Ulu Camisi'nin 200 metre kuzeyinde yer alan katedral kalıntılarındaki kazılara yoğunlaştıklarını ifade eden Önal, daha önceki kazılarda katedralin duvarlarını, sütun başlıklarını ve kuzey nefinin (ana koridor) büyük kısmını ortaya çıkardıklarını söyledi. Önal, kazılarda katedral mimarisinde ender görülen kuzeye açılan 3 kapıya rastladıklarını belirterek, "Buna artık sıradan bazilikal kilise demiyoruz, onun da bir üstü büyüğü baş kilise olan Harran'ın katedrali diyoruz çünkü 50 metre uzunluğundan daha fazla normal kilise ebadından oldukça büyük. Dolayısıyla bölgenin en büyük katedrallerinden birisi şu an Harran'da ve biz kazı çalışmasını yapıyoruz. Üçüncü nefin mimarisini büyük oranda ortaya çıkardık." diye konuştu. Kazı çalışmalarının tamamlanmasının ardından katedrali restore edeceklerini dile getiren Önal, bir sonraki adımın ise bu alanın çevre düzenlemesi yapılarak ziyarete açılması olduğunu aktardı. "Harran'da Hazreti İbrahim'in bir resminin de olmasını bekliyoruz" Önal, kazı çalışmaları sırasında yeni buluntular elde ettiklerini ve bunların kendilerine yapının mimarisi hakkında bilgi verdiğini belirterek, şöyle devam etti: "Çalışmalarımızda da birkaç tane buluntuya ulaştık, zaten onlar bu alanın mimarisini de bize gösteriyor. Altın yaldızlı cam mozaik tesseraları görüyoruz. Bunlar duvarlarda ve kemerlerde, tonozlarda kullanılmış. Biz düşmüş halde tuğla tonozlarını da bulduk. Dolayısıyla tabandan da mozaik bekliyoruz hatta kutsal semavi dinlerde Hazreti İbrahim ile özdeşleştiği, ata şehri olduğu için Harran'da Hazreti İbrahim'in bir resminin de olmasını bekliyoruz bu mozaiklerden. Yine sanat tarihçi hocalarımıza bu buluntuları gösterdik. Alçı cam şebekesi üzerinde renkli camlar, vitray diye de niteleniyor. Şanlıurfa'daki bu vitraylar bölgenin en eskisi olarak adlandırılıyor çünkü biz kiliseyi buluntulara göre bölgemizdeki erken Bizans kiliseleri olarak adlandırıyoruz. O da 5'inci yüzyıl olmalıdır. Dolayısıyla bölgenin en eski renkli cam örneklerini burada görüyoruz" Camlardan birinin mavi, diğerinin yeşil, ötekinin mor olduğunu dile getiren Önal, "Bunların işlevi özellikle kilise pencerelerinden salonlara giren ışığı renklendirip, dua ederken, İncil okurken oradaki ilahi atmosferi daha da güçlendirmektir." dedi. Önal, çeşitli vaftizlerde kullanılmış veya kutsal su taşınmış cam şişe ile üzeri çeşitli desenlerle süslü cam malzemelerin de gün yüzüne çıkarıldığını söyledi.

12 Bin Yıllık Tarihi Eserlere Ulaşıldı Haber

12 Bin Yıllık Tarihi Eserlere Ulaşıldı

Mardin'in Dargeçit ilçesine bağlı Ilısu Mahallesi'nde 12 bin yıllık geçmişiyle insanlık tarihine ışık tutan Boncuklu Tarla'da yürütülen kazılarda 2 metre 20 santimetrelik işlenmiş taş blok bulundu. Tarih boyunca Sümer, Akad, Babil, Hitit, Asur, Urartu, Roma, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı'nın da aralarında yer aldığı 25 medeniyete ev sahipliği yapan alanda, "Ilısu Barajı ve HES Projesi Etkileşim Alanında Kalan Kültür Varlıklarının Belgelenmesi ve Kurtarılmasına Yönelik Çalışmalar" kapsamında Mardin Müze Müdürlüğünce 2012'de başlatılan arkeolojik kazılar aralıklarla devam ediyor. Bu yıl Kültür ve Turizm Bakanlığının "Geleceğe Miras Projesi"ne dahil edilen yaklaşık 2,5 hektar alana sahip Boncuklu Tarla'da bugüne kadar Geç Epipaleolitik dönemden Neolitik Çağ evresine kadar geçen sürece ait çok sayıda buluntu gün yüzüne çıkarıldı. Ev, özel yapı ve kamu binaları ile mezarlarda 200'den fazla bireye ait iskeletler ve 200 bini aşkın boncuğa ulaşılan arkeolojik alanda Mardin Artuklu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ergül Kodaş'ın başkanlığında, Antropoloji Bölümünden araştırma görevlileri Dr. Çağdaş Erdem, Dr. Eşref Erbil ve Bahattin İpek, arkeozolog Stephanie Emra, arkeobotanik Hureyla Balcı, arkeolog Doç. Dr. Yunus Çiftçi, Mehmet Şan, Onur Dinç, Charlotte Labedan Kodas, Esra Acar, Mekiye Eksik, Kazım Özkan ve Rüstem Cin tarafından yürütülen kazılar sürüyor. Kazılarda son olarak yaklaşık 12 bin yıllık olduğu değerlendirilen "kamu binası" kalıntılarına ulaşıldı. Yaklaşık 10 metre çapındaki bina kalıntısında 2 metre 20 santimetre boyunda stel (işlenmiş taş blok) ile minyatür steller, boncuk, ok uçları ve boğa boynuzu gibi birçok buluntu da gün yüzüne çıkarıldı. Bina Uzun Süre Kullanılmış Doç. Dr. Ergül Kodaş, AA muhabirine, Boncuklu Tarla'nın Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem'e tarihlenen bir yerleşim yeri olduğunu, yörede yaşayanların çok fazla boncuk bulmasıyla bu alanın adının bu şekilde literatüre girdiğini söyledi. 2012'den bu yana aralıklarla çalışmaların yapıldığı alanda bu yıl kazıların Kültür ve Turizm Bakanlığının "Geleceğe Miras Projesi" kapsamında başlatıldığını ifade eden Kodaş, şöyle konuştu: "İlk etapta bizim doğu alanı dediğimiz ve çok sayıda stel bulduğumuz alanda kazılara başladık. Bu bağlamda da söz konusu alanda yeni bir stel bulunan binaya ulaştık. Bunun bir bölümünü henüz kazabildik. Bu bina Boncuklu Tarla'nın tamamında Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem'in erken evrelerine giden tabakaların net bir biçimde anlamlandırılmasını sağladı. Bina sadece bir sefer kullanılmamış, en az 4 sefer yenilenerek kullanılmış ve her yenilemede de tabanı doldurularak kullanıma devam edilmiş. Bu da bu binanın uzun süre kullanıldığını ve daha önce Boncuklu Tarla'da tespit ettiğimiz gibi bir defa kullanılıp tamamen gömülmediğini, bu binada farklı bir uygulamanın olduğunu göstermesi açısından önemli." İlk Defa Yukarı Dicle Vadisi'nde Bulundu Binanın ikinci getirisinin ise yaklaşık 2 metre 20 santimetre boyundaki stele ulaşılması olduğunu dile getiren Kodaş, "İlk defa bu boydaki büyük bir stel hem Boncuklu Tarla'da hem de Yukarı Dicle Vadisi'nde bulundu." ifadesini kullandı. Kodaş, ayrıca bina içerisinde bulunan maket formunda yapılan minyatür stelin, Şanlıurfa bölgesinde bulunan "T" biçimli stellere benzediğini belirterek, bunun iki bölge arasındaki ilişkiyi göstermesi açısından da önem taşıdığını vurguladı. Dört dönem kullanılan binanın her döneminin Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem'in erken evrelerine ait olduğuna işaret eden Kodaş, "Boncuklu Tarla'da daha önce bulduğumuz benzer binaların bir defa kullanılıp tamamının doldurulmuş olduğunu görüyorduk. Fakat bu defa binanın uzun süre kullanılmış olması bizim için bilimsel anlamda yeni verilerin de elde edilmesini sağladı." diye konuştu. Çok Sayıda Boğa Boynuzu Bulduk Kodaş, Boncuklu Tarla'da kamu binası olarak kullanılan 9 binaya ulaştıklarını, bunların tamamında ya "stel" ya da "paye" denilen stellere benzer mimari unsurların bulunduğunu dile getirerek, bunların konut olduklarına dair herhangi bir veri ya da buluntuya ulaşmadıklarını belirtti. Kalıntılarına ulaştıkları binanın da konut olmadığını, kamu binası olarak kullanıldığını belirlediklerini ifade eden Kodaş, şunları kaydetti: "İçerisinde minyatür steller, küçük objeler bulduk, sembolik değer taşıyabilecek. Çok sayıda boğa boynuzu bulduk. Boğa başı parçaları bulduk. Bu da bu binanın diğerleri gibi özel bir bina olduğunu, kamu binası olduğunu gösteriyor. Ancak bu, diğerlerinden farklı çünkü stelin boyutu farklı. İçinde bulduğumuz buluntular farklı ve bir defa değil en az 4 defa yenilenerek kullanılmasından dolayı farklı. Milattan Önce 10 bin yıla tarihlendiğini düşünüyoruz, henüz karbon analizi olmamakla birlikte. Çünkü bina içerisinde ele geçirdiğimiz küçük buluntular ve özellikle yontma taş buluntuları, Boncuklu Tarla'da daha önce bu tabakalarda bulduğumuz objelerle çok benzer, onlarla çağdaş. Aynı süreçte kullanılmış ama uzun süre kullanılmış diğerlerinden farklı olarak. Yaklaşık 12 bin yıllık bir bina olduğunu düşünüyoruz." Prof. Dr. Kodaş, Geleceğe Miras Projesi kapsamında Boncuklu Tarla'daki kazılar için Valilik ve bazı kurumlardan da önemli destekler sağlandığını hatırlatarak, bu kapsamda alanda planladıkları kazıları da sürdürerek yeni tarihi değerleri gün yüzüne çıkartmak istediklerini sözlerine ekledi.

11. Yüzyıla Ait Derslik Bulundu Haber

11. Yüzyıla Ait Derslik Bulundu

UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi'nde yer alan dünyanın en eski yerleşim bölgelerinden Harran Ören Yeri'nde yürütülen kazılarda 11. yüzyıla ait medresenin derslik bölümü ortaya çıkarıldı. Harran Üniversitesi Arkeoloji Bölümü ve Harran Ören Yeri Kazı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Önal, AA muhabirine, Kültür ve Turizm Bakanlığının finansmanı, Şanlıurfa Valiliği, Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi, Harran Üniversitesi, Harran Kaymakamlığı ve Harran Belediyesinin desteğiyle ören yeri kazılarını yürüttüklerini söyledi. Kültür ve Turizm Bakanlığının başlattığı Geleceğe Miras Projesi kapsamında bölgede arkeolojik kazı çalışmalarının devam ettiğini aktaran Prof. Dr. Önal, bu dönemde kazı çalışmalarına ören yerindeki medrese, kilise ve höyükte yoğunlaştıklarını ifade etti. Önal, medrese yapısında sürdürdükleri kazılarda yeni yerlere ulaştıklarını anlatarak, "Yaptığımız kazı çalışmalarında medresenin avlusunun batısında yine ders verilen bir mekan ortaya çıktı. Nişleriyle birlikte ve sebil dediğimiz o öğrencilerin sıvı ihtiyacını karşıladığı mekan tamamıyla korunmuş halde ortaya çıktı. Onun yanında, çevresinde tonozlu odalar ve yine taş basamaklı merdivenler ortaya çıkıyor. Kazı yaptıkça medresenin tamamını gün ışığına çıkarmış olacağız." dedi. "İslam döneminin en eski üniversitesi olma özelliği taşıyabilir" Prof. Dr. Mehmet Önal, antik kaynaklardan bölgede 5 medrese olduğunu bildiklerini ve bunlardan ilkinde yaptıkları kazıda medresenin yarısının gün yüzüne çıkarıldığını ifade etti. Önceki yıllarda medresenin koridoru, öğrenci odaları, ders verilen eyvanların gün yüzüne çıkarıldığını, bu yıl da diğer ders verilen odalara ulaştıklarını belirten Önal, şöyle konuştu: "Bu oda bir zamanlar kitapların ve laboratuvar malzemelerinin konulduğu nişlerle birlikte ortaya çıktı. Tabi bu medreseler de bize gösteriyor ki Harran aynı zamanda İslam döneminin en eski üniversitesi olma özelliği de taşıyabilir. Bilimin, matematiğin, astronominin, geometrinin, tıbbın, felsefenin ve teolojinin eğitiminin verildiği bu medreseler İslam döneminin en eski üniversitesini oluşturuyor." "Selçuklu medreselerinden çok farklı" Önel, Harran Ören Yeri'nin önemine dikkati çekerek, şunları kaydetti: "Harran öyle bir yer ki bulduğumuz, ortaya çıkardığımız her yapı Türkiye'miz için ilk İslam eseri olma özelliğini de gösteriyor, yine plan olarak da baktığınızda Selçuklu medreselerinden çok farklı. Yani bildiğimiz ilk medreseler 11. yüzyıl olarak geçiyor ama onların bile planına benzemiyor. Zaten 9-10. yüzyılda da Battani, Sabit Bin Kurre ve diğer bilim insanlarıyla Harran zirvede. Yani dönemin bilim şehri. Dolayısıyla bunlarla birlikte değerlendirdiğimizde 9-10'uncu yüzyılda da bu eğitim mekanlarının medrese düzeyinde Harran'da olmalıydı ki bu bilim insanları yetişmiş olsun. Yapacağımız kazılar en eski medreselerin bile Harran'da olduğunu bize gösterecektir. Zaten ortaya çıkardığımız mimari de onun olabilirliğini şu an bize tasdik ediyor." Kazı çalışmalarının yapıldığı medreseyi şu an için 11'inci yüzyıla tarihlediklerini ve bu yapının Nizamiye medreselerinden daha eski olduğunu dile getiren Önal, elde edecekleri yeni verilerle medreselerin tarihinin Harran biliminin zirve yaptığı 9-10'uncu yüzyıla kadar gitmesini beklediklerini ifade etti. Önal, kazı çalışmalarının tamamlanmasının ardından medrese kısmını ziyarete açmak istediklerini sözlerine ekledi.

Neolitik Dönem Kazıları Sürüyor Haber

Neolitik Dönem Kazıları Sürüyor

Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Gökhan Yazgı, Şanlıurfa'da Neolitik döneme ilişkin kazıların sürdüğü, aralarında Göbeklitepe ve Karahantepe'nin de bulunduğu bölgeleri kapsayan yeni bir destinasyon rotası oluşturmayı planladıklarını belirtti. Gökhan Yazgı, çeşitli temaslarda bulunmak üzere geldiği kentte, AA muhabirine, Türkiye'deki kültür turizminin en önemli noktalarının başında Şanlıurfa'nın geldiğini söyledi. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından kentte yürütülen Taş Tepeler Projesi'nin büyük önem taşıdığını vurgulayan Yazgı, kentte eş zamanlı 12 bölgede kazı çalışmasının yapıldığını ifade etti. Hem Göbeklitepe hem Karahantepe'de şu ana kadar çok sayıda kültür varlığının gün yüzüne çıkarıldığını anlatan Yazgı, ortaya çıkan eserlere yönelik çok yönlü bilimsel çalışmaların sürdüğünü belirtti. "Taş Tepeler Projesi", şu anda dünya çapındaki multidisipliner en büyük kazı Şanlıurfa'da 12 bölgeyi kapsayan Neolitik döneme ilişkin Taş Tepeler Projesi'nin yürütüldüğünü hatırlatan Yazgı, şunları kaydetti: "Taş Tepeler Projesi, şu anda dünya çapındaki multidisipliner anlamdaki en büyük kazı çalışması. Biz Bakanlık olarak Karahantepe'nin karşılama merkezinin ihalesini yaptık. Karahantepe'yi şu an Göbeklitepe'den sonra ikinci bir destinasyon noktası haline getiriyoruz. Kazı çalışmalarında ortaya çıkan buluntulara göre daha sonra Sefertepe ve Sayburç gibi sırayla yeni destinasyon noktaları, yeni gezi güzergahları haline dönüştüreceğiz. Bu alanlarla ilgili Bakanımız Mehmet Nuri Ersoy özel çalışma yürütüyor. Özel bir bütçeyle çalışıyoruz. Hem yurt dışından gelen bilim insanlarıyla ortak proje yürütüyoruz hem de proje koordinatörümüz Prof. Dr. Necmi Karul başkanlığındaki ekiple ayrıca çalışıyoruz. Göbeklitepe'deki kazıların devam etmesi süreciyle birlikte Karahantepe ve diğer noktalarda kazılarımız da büyük bir hızla devam ediyor." Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Türk Hava Yolları arasında Taştepeler Projesi'nin tanıtımı için özel bir protokol imzalandığını hatırlatan Yazgı, "Uçaklarımızda burayla ilgili çok özel bir reklam filmi oluşturuldu. Gün geçtikçe Göbeklitepe ve Taş Tepeler Projesi'ne yoğun bir ilgi oluşuyor. Şanlıurfa'nın bu manada da önemli bir turizm merkezi olmaya aday olduğunu söyleyebiliriz." dedi. Gökhan Yazgı, projenin yürütülmesinde emeği olan tüm paydaşlara emekleri nedeniyle teşekkür etti.

Urfa'da Leopar Kemiklerine Rastlandı Haber

Urfa'da Leopar Kemiklerine Rastlandı

Şanlıurfa'daki Karahantepe'de yapılan kazı alanında çok sayıda kurt çenesi, leopar, akbaba ve tilki kemiği ile ateş yeri bulundu. Karahantepe Kazı Başkanı Prof. Dr. Necmi Karul, AA muhabirine, Neolitik döneme ait "T" biçiminde 250'nin üzerinde dikilitaşın bulunduğu Karahantepe'de 2024 kazı çalışmalarının tamamlandığını söyledi. Karahantepe'de 14 ayrı bölgede kazı yapıldığını vurgulayan Karul, tarihi ören yerinde yeni bulgulara rastladıklarını ifade etti. Bu yıl Karahantepe'de özellikle kamusal yapılara yoğunlaştıklarını belirten Karul, şöyle konuştu: "Daha önce büyük ölçüde açığa çıkardığımız kamusal yapı kompleksinde çalışmalara devam ediyoruz. Burada merkezi bir yapı var ve ona eklenmemiş daha küçük boyutlarda yine kamusal amaçlarla inşa edilmiş binalar olduğunu biliyorduk. Bunlardan bir tanesinde geçtiğimiz yıl kazıya başlamıştık, bu sene de devam ettik. Yapının taban seviyesine geldiğimizde bir sekinin üzerinde dikili taşlarla ayrılmış oda gibi bir alanla karşılaştık. Bu alanın içerisinin kırmızı steril toprakla doldurulduğunu ve bu doldurma işlemine paralel olarak odanın içerisine taş kaplar ve tabaklar bırakıldığını gördük. Kaplar siyah renkli klorit taştan yapılmış ve üzerleri tümüyle geometri ve hayvan desenleriyle bezenmiş. Aynı zamanda bu kontekstin içerisinde baton adını verdiğimiz taş nesneler, boncuklar gibi farklı buluntu gruplarıyla da karşılaştık. Bu kontekstin içerisinde çok sayıda kurt çenesi, leopar, akbaba ve tilki kemikleri gördük. Tilkilerin postlarıyla kontekstin içerisine bırakıldığını anladık." Pişirmeyle ilgili fonksiyona sahip alan keşfedildi Ortaya çıkarılan her bir eserin çok kıymetli olduğunu anlatan Karul, buluntularla geçmişe dair önemli ipuçları elde ettiklerini dile getirdi. Karahantepe'nin yorumlanması için daha fazla zamana ihtiyaç duyulduğuna dikkati çeken Karul, şunları kaydetti: "Kuşkusuz buluntuları yeni açığa çıkarıyoruz, bunların değerlendirmesini yapmak için biraz zamana ihtiyacımız var. Ama binanın içinde geri kalan bölümünde çok sayıda ateş yerinin olması, büyük boğa boynuzlarının, hatta kafataslarının zemine bırakılmış olması, bu alanın pişirmeyle ilgili bir fonksiyona sahip olduğunu, kamusal yapı kompleksinin parçası olduğunu anlamış olduk. Yapı içerisinde fırınlara da rastladık. Karahantepe'de açığa çıkardığımız yapının içerisinde çok sayıda ateş yerinin olması ilk kez karşılaştığımız bir ortamı bize göstermiş oldu."

Urfa Kalesinde Kazılara Devam Haber

Urfa Kalesinde Kazılara Devam

Şanlıurfa'nın simgesi Balıklıgöl yerleşkesinin güneyinde Dambak Tepesi'nde yer alan ve kente hakim konumuyla dikkati çeken tarihi Urfa Kalesi'nde yürütülen kazılarda geçmişin izleri aranıyor. Kuruluş tarihi tam olarak bilinmeyen, sur duvarlarının milattan sonra 9. yüzyılda Abbasiler döneminde yapıldığı tahmin edilen Urfa Kalesi'ndeki kazı çalışmaları, Kültür ve Turizm Bakanlığının izin ve destekleriyle Prof. Dr. Gülriz Kozbe başkanlığında 5 yıldır sürüyor. Kalenin kazı, restorasyon ve çevre düzenlemesinin tamamlanmasıyla turizme açılması planlanıyor. Kazı Başkanı Prof. Dr. Gülriz Kozbe, AA muhabirine, kalede bu yılki kazıların nisan ayından bu yana titizlikle devam ettiğini söyledi. Kalenin tarihini, arkeolojik veriler ele geçmeden söylemelerinin mümkün olmadığını belirten Kozbe, şunları kaydetti: "Bugün bulduğumuz en erken veri, MÖ 3. yüzyılda sarayın da olduğu dönemdir. Ancak bugün gördüğümüz sur duvarları o döneme ait değil. MS 9. yüzyılda Abbasiler ilk kez sur duvarlarıyla çeviriyorlar. 18. yüzyıla, 19. yüzyıla kadar burası farklı kültürlerin, uygarlıkların önemli kalesi oluyor. Önemli ticaret yolları üzerinde olduğu için ve bereketli, verimli bir araziye sahip olduğu için her daim farklı farklı kültürler tarafından kullanım görmüş bir kaleyle karşı karşıyayız." İslam, Musevi ve Hristiyan dünyası için önemli Kazıların bölgenin ve kalenin tarihine ışık tutacağını aktaran Kozbe, şu bilgileri verdi: "Bölgede ciddi anlamda bir İslami dönemin varlığını biliyoruz. O açıdan da Şanlıurfa bölgesinin farklı bir tarihi boyutunu göz önüne koyması açısından önemli. Bir başka önemli veri de henüz sarayı açmadığımız için o dönem hakkında çok da bir şey söylemek mümkün değil ama bu kaleyi ele alan Arapça, Latince, Süryanice, antik dönem metinleri var. Onlara baktığımızda Abgar Krallığı sırasında 9. Manu adlı kralın Hristiyanlığı kabul ederek, Hristiyanlığın resmi din, devlet dini olarak krallığında kullandığını görüyoruz. Bu da bize şunu gösteriyor. Bölge, Pagan inanışlar açısından önemli olduğu kadar İslam, Musevi ve Hristiyan dünyası için de kendine özgü birtakım nitelikler taşıyor. Kalenin özellikle Hristiyanlığın ilk kez devlet dini olarak kabul edildiği süreç için ayrı bir yeri var." Çalışmalar sırasında ağırlıklı olarak mimarinin ortaya çıktığını dile getiren Kozbe, "Sur duvarları, burçları, sur duvarlarının içine yerleştirilmiş burçlarımız var. Giriş kapısı nerede olduğu belli, onu ortaya çıkarmış durumdayız. Farklı dönem insanlarının yaşadığı mekanları açıyoruz. Evler, ev içindeki kullanımlar, günlük hayatta kullandıkları çanak çömlekler, metal aletler, yoğun miktarda ok uçlarımız, mızraklarımız var. Metal obje olarak mimaride kullanılan çiviler ve metal takılar ele geçiyor. Sikkeler buluyoruz, arkeologlar için tarihlendirmede önemli bir unsur olduğu için sikkelerin ayrı bir önemi var." diye konuştu. Kalede restorasyon yapılacak Prof. Dr. Kozbe, Urfa Kalesi'ni ziyaretçi kabul edilen eski günlerine kavuşturmayı istediklerini vurgulayarak, şöyle devam etti: "Bütün çabamız arkeolojik kazıları hızlandırıp restorasyonu tamamlayıp burayı ziyarete açmak. Hedefimiz 2022 yılına kadar 2 yıl içinde bunu tamamlamaktı. Biraz programımız sarktı ve arkadan 2023'ün Şubat ayında o vahim deprem felaketi meydana gelince ister istemez bizim de kalemiz özellikle sur duvarlarının kuzeydeki ve güney doğudaki kesimi çok tahrip gördü. Derzlerde boşalmalar söz konusu oldu. Bir yıkım yok ama ileriye dönük gerekli tedbirler alınmazsa başımıza kötü, riskli durumlar gelmesin diye bir restorasyon projesine müracaat ettik. Kazıdan bağımsız yapılan restorasyon projesi, bizim gözetimimizde gerçekleşecek. Bu proje 1,5 yıla yakın sürecek. Birçok noktada müdahale edilmesi gereken durumlar oluşmuş. 1,5 yıl sonra umut ederim her şey yolunda gider ve kalemiz ziyarete açılır."

Harran'da Kilise Yapısı Çıkarılıyor Haber

Harran'da Kilise Yapısı Çıkarılıyor

UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi'nde yer alan dünyanın en eski yerleşim bölgelerinden Harran Ören Yeri'nde yapılan kazı çalışmalarında 5. yüzyıla ait kilise kalıntıları ortaya çıkarılıyor. Harran Üniversitesi Arkeoloji Bölümü ve Harran Ören Yeri Kazı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Önal, Kültür ve Turizm Bakanlığının finansmanı, Şanlıurfa Valiliği, Şanlıurfa Müze Müdürlüğü koordinasyonunda Türk Tarih Kurumu Başkanlığı, Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi, Harran Üniversitesi ve Harran Kaymakamlığı desteğiyle ören yeri kazılarını yürüttüklerini söyledi. Harran kentinin kadim güzelliklerinin arkeolojik kazılarla gün yüzüne çıkarıldığını ifade eden Önal, bu dönemde alanda bulunan kilise yapısı üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırdıklarını belirtti. Önal, kilisenin Harran Ulu Camisi'nin 200 metre kuzeyinde yer aldığını belirterek, şöyle devam etti: "Kilisenin bir bölümünü kazdık, oldukça büyük ebatlı bir kilise. Onun kuzey nefindeyiz (ana koridor) şu an ve nefin büyük bölümü ortaya çıktı. Bazilika planlı bir kilise burası ve bezemesi de var. Sütun başlıklarında akantüs denilen kenger yapraklı kabartmalı sütun başlıkları bulunuyor. Kazı çalışmalarımızda hem kuzey nefin büyük bölümü hem de kuzeyinde bir revaka rastladık ki revak sütunları ortaya çıktı. Sütun başlıkları düşmüş halde. Yani şu an Harran'da toprak altında yapılar sütunlarıyla kazılmayı bekliyor. Bu şekilde kazdıkça kilisenin tamamı, apsisiyle (kilisede dua edilen yer), diğer nefleriyle ortaya çıkarılacak." Dönemine göre oldukça büyük olan kiliseyi 5'inci yüzyıla tarihlendirdiklerini ifade eden Önal, şunları kaydetti: "Güneydoğu'nun en büyük katedral düzeyinde bir kilisesi, uzunluğu 70 metreden fazla ve kesme blok taşlardan yapılmış bir kilise. Kazılarda camdan yapılmış mozaik tesseraları (renkli mozaik taş) da buluyoruz ve bunlar daha çok duvarlarda ve kemerlerde kullanılmış. Bu kiliseyi Doğu Roma dönemine tarihledik, yani 5. yüzyıla. Dolayısıyla bu tarihte yapılmış bölgedeki kiliselerin tabanı mozaik. Bu kilisenin tabanında da mozaik bekliyoruz." Harran geçmiş dönemdeki depremlerden etkilenmiş Prof. Dr. Önal, kilisenin Moğol istilası sırasında yağmalanarak yıkıldığını ve aynı zamanda doğa olaylarından da etkilendiğini aktararak, "Kilisede yaptığımız çalışmalarda Moğollar tarafından burası yakılıp yıkılmış ama sonraları deprem olmuş. Şu an kilisenin kuzey nefinin duvarı tamamen blok halinde yan yatmış. Yan yattığı için orada deprem izini de açık seçik gördük." diye konuştu. Bölgedeki medresede de kazı çalışmalarının devam ettiğini anlatan Önal, restorasyon ve kazı çalışmalarının tamamlandığı Ulu Cami'nin ise ziyarete açıldığını sözlerine ekledi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.